Ana sayfa

 

Salim b. Abdullah :

 

Tâbiînin büyük fıkıh âlimlerinden. İsmi Sâlim; künyesi, Ebû Ömer’dir, ikinci İslâm halifesi Hz. Ömer’in torunu olup, babası Eshâb-ı kirâmdan büyük âlim Abdullah bin Ömer hazretleridir.

Babasının terbiyesinde yetişip, çok büyük derecelere kavuştu. Çok hadîs-i şerîf dinleyip, İslâm ahlakıyla

ahlâklandı. Babasına çok benzer, herkes tarafından sevilirdi. Medhiyelere mazhar oldu. Babasından

ve Tâbiînden Sa’îd bin Müseyyib’ten (r.a.) hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyet etti. Kendisinden de Tâbiînden

büyük muhaddis Nâfi Mevlâ İbni Ömer ve İbn-i Şihab-ı Zührî (r.a.) hadîs-i şerîf rivâyet ettiler.

Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ömer, Abdullah bin Ömer ve Sahâbe-i kirâmın örnek ahlâkını necîb sülâlesinden

rivâyetle haber verdi. Müslümanlara rehber oldu. Bu hizmeti dolayısıyla ismi büyük kitaplara geçip, unutulmayarak

dâima yâd edildi. Müslümanlara nasîhatta bulunup, onlara yol gösterdi. Hattâ Emevî halifelerinden

Ömer bin Abdülazîz ve Hişâm bin Abdülmelik’e devamlı nasîhat ederdi. Büyük fıkıh âlimi olup, bir

kavle göre Medîne-i münevveredeki yedi büyük fıkıh âliminden biridir. Mezhep sahibi imâmlarındandı.

Fakat mezhebi bütünüyle kitaplara geçirilmeyip, unutulduysa da, ba’zı ictihâdları temel kitaplarda yazılıdır.

O’nun harâmlardan kaçınması dünyâya düşkün olmaması ve takvası dillerde dolaşırdı. Zamanındaki

ve sonraki âlimler O’nu medh edipl dâima hürmetle anarlardı. Tâbiînden ve Medîne-i münevveredeki

yedi büyük âlimden Sa’îd bin Müseyyib (r.a.) O’nun hakkında, “Sâlim, Abdullah’ın kendine en fazla benzeyen

oğludur. Abdullah ise Hz. Ömer’in kendine en fazla benzeyen oğluydu.” İshâk bin Râhâvi’ye (r.a.)

de, “Bütün isnadların en doğrusu Zührî’nin Sâlim’den, onun da babasından rivâyetidir” buyurdular. Sâlim

bin Abdullah’ın, sakalı rivâyete göre sarı olup, sonradan beyazlaşmıştı. Yüzüğünde tek satır olarak “Sâlim

bin Abdullah” ismi yazılıydı. Dokuz çocuğu olup isimleri, Ömer, Ebû Bekir, Abdullah, Âsım, Ca’fer,

Hafsa, Fâtıma, Abdülazîz ve Abede’dir. Medîne-i münevverede 106 (m. 725), bir rivâyete göre de 108

senesinde vefât etti. Cenâze namazını Emevî halifesi Hişâm bin Abdülmelik kıldırdı..

Bir defasında Harem-i şerîfe girdiğinde Emevî hükümdarlarından Hişâm bin Abdülmelik ile karşılaştı.

Onun “Ey Sâlim! Ne ihtiyâcın varsa benden iste” suâli üzerine; “Yâ Emîr-ül-mü’minîn! Ben Allah’ın

evinde başkasından bir şey istemekten haya ederim” cevâbını verdi. Bir defasında Eş’ab hazretlerine

buyurdu ki: “İhtiyaçlarını Allahtan başkasından bekleme.”

Birgün Ömer bin Abdülazîz O’na mektûb yazarak, Hz. Ömer-ül-Fârûk’un mektublarından birisini

kendisine yazmasını istedi. Bunun üzerine Sâlim bin Abdullah halifeye şu mektubu yazdı: “Ey Ömer,

Dünyada iken çeşit çeşit lezzetleri tadıp hayatın her türlü zevklerini elde edip de, öldükten sonra, o

güzel gözleri kafataslarında oyuk hâlini almış, yine o doymak bilmiyen karınları şimdi yarılmış olan ve

senden önce geçen padişahların hâlini iyi düşün ve ibret al. Şimdi onlar, yerin altında ve üstünde leş

olmuşlar. Kendisine sahip olamıyan bir zavallı bile şimdi onlara, leşlerinin kokusundan, tiksinerek bakıyor.”

Ömer bin Abdülazîz (r.a.), Sâlim bin Abdullah’a yazdığı diğer bir mektubta şöyle buyuruyor:

“Mü’minlerin emîri Ömer bin Abdülazîz’den, Sâlim bin Abdullah’a; sana selâm ederim. Kendisinden başka

ilâh olmıyan Allahü teâlâya hamd ederim, isteklisi olmadığım halde, bu ümmetin halifeliği bana verildi

(halife oldum). Allahü teâlâ böyle takdir etmiş. Yüklendiğim bu vazifede beni muvaffak kılmasını, insanları

söz dinler ve itâatkâr eylemesini, yardımcı kılmasını, benim onlara karşı merhamet ve adaletle muamele

etmemi nasîb eylemesini, Allahü teâlâdan dilerim. Bu mektubum sana ulaşınca, bana Ömer bin

Hattâb’ın (r.a.) çeşitli kimselere gönderdiği mektublarını, O’nun hayatı ve yaşayışı ile alâkalı bilgileri,

vermiş olduğu hükümleri bana hemen gönder. Çünkü ben O’nun izindeyim. Onun hayatını ve yaşayışını

kendime örnek alıyorum. Allahü teâlâ bu yolda bizi muvaffak eylesin. Vesselam.”

Sâlim bin Abdullah (r.a.), Ömer bin Abdülazîz’in (r.a.) mektubunu alınca, şu mektubu yazdı:

“Bismillahirrahmanirrahîm. Sâlim bin Abdullah’dan, mü’minlerin emîri Ömer bin Abdülazîz’e; sana selâm

ederim. Kendisinden başka ilâh olmıyan Allahü teâlâya hamd ederim. Allahü teâlâ, irâde buyurup (dile-

yip) dünyâyı yarattı. Dünyâyı çok kısa eyledi. Onun başından sonuna kadar olan zamanı, günün bir saati

gibi yaptı. Sonra, dünyâ ve dünyâdakilerin son bulmalarını diledi ve şöyle buyurdu: “O’nun zâtından

başka herşey yokluğa mahkûmdur. (Geçerli) hüküm ancak O’nundur ve (öldükten sonra) hep

O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas: 88) Allahü teâlâ, insanlara Peygamberleri vasıtasiyle kitaplar gönderdi.

Bunlarla emirlerini ve yasaklarını, helâl ve harâmları emrine itâat edenlere vereceği mükâfatı itâat

etmiyenlere vereceği azabı, v.s. bildirdi. Ey Ömer! Sen şimdi, sıradan bir insan değilsin. Büyük bir vazifeyi

üzerine aldın. Bu hususta, Allahü teâlâ’dan başka senin yardımcın yoktur. Kendini ve ehlini muhafaza

edip, hak ve hukuku gözetebilirsen, bu büyük bir ni’mettir. Çünkü senden önce geçenlerden bir kısmı,

yapacaklarını yaptılar. Hakkı öldürüp, Bâtıl ve bid’atleri ortaya çıkardılar. Bu bid’atleri sünnet-i seniyye

zannettiler. Bid’at ehli kimselerin yetişmesine fırsat verdiler, ilim sahiplerine rahatlık verdilerse de, çok

eziyet de yaptılar. Sen onlara, rahatlık ve genişlik vermekle beraber, eziyet ve sıkıntı kapısını da kapalı

tut. Eğer sen Allahü teâlânın rızâsını gözetirsen, Allahü teâlâ sana yardımcı insanlar gönderir. Allahü

teâlânın yardımı, herkesin niyetinin derecesine göredir. Eğer niyet tam hâlis olursa, Allahü teâlânın yardımı

da tam olur. Eğer niyet noksan olursa, Allahü teâlânın yardımı da ona göre olur.” Sâlim bin Abdullah

dedesi Hz. Ömer’in hâlini anlatırken, Resûlullahtan (s.a.v.) ve Asr-ı se’âdetten de kıymetli haberler

vermektedir: “Hz. Ömer devlet başkanı seçildiğinde, Ebû Bekir’e (r.a.) ta’yin edilen maaş kadar ücret

almaya başladı. Bu şekilde devam ederken, bir defasında sıkıntıya düştü. Muhacirlerden bir grupt toplanıp

bu mevzuyu görüştüler. Zübeyr bin Avvam (r.a.), Hz. Ömer’e söylesek de maaşını biraz arttırsak,

buyurdu. Hz. Ali, ümid ederiz ki kabul eder deyip, haydi gidelim buyurunca kalktılar. Hz. Osman, “Ömer’in

(r.a.) hak ve adalette ne kadar sert olduğunu biliyorsunuz. Bu isteğimizi kendisini kırmayacağı

birisine söyletelim. Kızı Hafsa’ya (r.anha) gidip, bu mes’eleyi anlatalım. Bizim ismimizi vermeden, arzumuzu

ona bildirsin” buyurdu. Kabul ettiler ve doğru, Hz. Hafsa’nın yanına gittiler. Ona durumu anlattılar

ve bunu kabul etmeden Hz. Ömer’e kimsenin ismini söylememesini de tenbih ettiler. Sonra da dışarı

çıktılar. Bunun üzerine Hafsa (r.anha), Hz. Ömer’in yanına gitti. Durumu anlattı. Hz. Ömer celallenip,

“Kimdi onlar?” diye suâl etti. Hz. Hafsa, “Fikrini öğrenmeden kim olduklarını söylemem” dedi. Hz. Ömer

“Eğer kim olduklarını bilseydim, iyice döverdim. Ama, duâ etsinler ki, arada sen varsın. Peki Hafsa, Allah

aşkına söyle, Resûlullah (s.a.v.) senin evinde kalırken giydiği en kıymetli elbise neydi?” Hafsa (r.anha)

“İki tane renkli elbisesi vardı. Elçileri onlarla karşılar, Cum’a hutbelerini onlarla okurdu” dedi. Hz. Ömer

“Peki yediği en iyi yemek neydi?” diye soranca kızı “Bizim yediğimiz ekmek, arpa ekmeğiydi. O sıcakken,

yağ kabının altına koyardık. Ekmek yumuşar ve yağlanırdı. Onu yerdik ve güzel bulduğumuz için

başkalarına da ikrâm ederdik” diye cevap verdi. Hz. Ömer tekrar “Senin yanında kaldığı zamanlarda

kullandığı en geniş, rahat yaygı neydi?” diye sordu. Hz. Hafsa “Kaba kumaştan yapılma bir örtümüz vardı.

Yazın dörde katlar ve altımıza yayardık. Kış gelince de yarısını altımıza yayar, yarısını da üstümüze

örterdik” diye cevap verince, Halife “Yâ Hafsa! Benim tarafımdan onlara söyle. Resûlullah (s.a.v.) kendine

yetecek miktarı tespit eder, fazlasını ihtiyaç sahiplerine verir ve kalanla iktifa ederdi. Vallahi ben de

kendime yetecek kadarını tesbit ettim. Artanı ihtiyaç sahiplerine vereceğim ve bununla iktifa edeceğim.

Ben Resûlullah (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir, bir yol takip eden üç kişi gibiyiz. Onlardan ilki nasîbini aldı ve

yolun sonuna vardı. Diğeri de aynı yolu takip etti ve O’na kavuştu. Sonra üçüncüsü yola koyuldu. Eğer o

da öncekilerin gittikleri yolu takip eder, onlar gibi yaşarsa, onlara kavuşur ve onlarla beraber olur. Eğer,

öncekilerin gittikleri yoldan başka bir yol takip ederse, onlarla buluşamaz” buyurdu.”

Yine Hz. Ömer’in şöyle buyurduğunu rivâyet eder; “Vallahi biz dünyâ zevklerine rağbet etmeyiz, istesek

bir hayvan kestirir, ekmek ve kuru üzümden şıra yaptırır yer, içeriz. Fakat, biz bu ni’met ve güzellikleri

öbür dünyâya bırakmak istiyoruz. Çünkü Allahü teâlâ şöyle buyuruyor. (Kâfir olanlara, ateşe arz

edecekleri gün şöyle denir) “Siz dünyâ hayatında bütün zevklerinizi yaşayıp bitirdiniz ve bunlarla

sefa sürdünüz. Artık bugün hakaret azâbı ile cezalanacaksınız, çünkü yer yüzünde haksız yere

kibir taslıyor, bir de dinden çıkıyordunuz (fâsıklık ediyordunuz).” (Ahkâf sûresi 20” buyurdu.

Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları şunlardır:

Babasından rivâyet etti. Resûlullah (s.a.v.) şimşekleri ve gök gürültüsünü işitince şu duâyı yaptı.

“Allahım bizi şimşeğinle öldürme, bizi azabınla helâk etme ve bundan önce bize afiyet

ver.”

“Uyuduğunuz zaman evlerinizde ateş bırakmayınız.”

“Kim müslülman kardeşinin ihtiyâcını görürse, Allahü teâlâ da onun ihtiyâcını görür.”

“Hiç kimse sol eliyle yemesin ve asla sol eliyle içmesin, çünkü şeytan sol eliyle yer ve

sol eliyle içer.”

“Sizden biriniz aksırdığı zaman, “Elhamdülillah” desin, yanında bulunan,

“Yerhamükellah” desin. Aksıran da, “Yagfirullahü lî ve leküm” desin.”

“La’net edici olmak, mü’mine yaraşmaz.”

 “Haya, imândandır.” “Kim bir müslüman kardeşinin aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyâmet

günü onun ayıplarını örter.”

“Kim sabah namazını şartları ile beraber kılarsa, Allahü teâlânın korumasındadır.”

“Yağmur ve dere suları ile sulanan yahut kökleri suyu bulan (mahsulât) da uşr (onda bir),

âletlerle sulananlarda ise uşrun yarısı (yirmide biri) vardır.”

 

Kaynaklar:

--------------------

1) Tehzîb-üt-tehzîb cild-3, sh-346

2) Hilyet-ül-evliyâ cild-2, sh-193, cild-1, sh-49

3) El-A’lâm cild-3, sh-71

4) Vefeyât-ül-a’yân cild-2, sh-349

5) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-5, sh-195